7 Şubat 2015 Cumartesi

STILL ALICE

Lisa Genova’nın 2007 yılında tamamladığı aynı adlı romanından uyarlama ‘Still Alice’, Julianne Moore’un bu yılın en iyi kadın performanslarından biri hatta en iyisi diyebilirim.
Kolombiya Üniversitesinde dilbilimci olarak çalışan başarılı, evli ve 3 çocuk annesi Alice, hayatının zirve noktasında bir anda duraklama dönemine geçer zira kendisinde fark ettiği yavaşlama, unutkanlık ve dikkat eksikliği onu gün be gün derinlemesine sarsacak bir hastalığın pençesine düşürecektir.
İlk etapta üniversitede yaptığı bir sunumda bir kelimeyi unutması ve onu bir türlü hatırlayamamasıyla başlayan kabus, diğer bir gün çıktığı sabah koşusunda bir anda kaybolmasıyla yaşadığı ruhsal çöküntüyle daha da etkinleşir. Ailesiyle iç içe ve her şeyi paylaşan Alice, bu durumdan ilk olarak kocasını haberdar eder. Psikolojik tedavi görmeye başlayan Alice, durumunun ciddiyetini yaptırdığı tahlil sonuçlarından daha da net anlar ve ayrıca bu durumun genetik olabileceğini de öğrenir. Akabinde çocuklarıyla da hastalığını paylaşarak, onlarında konsültasyondan geçmelerini ister. Bu sayede Alice’in hem kişisel hayatına hem de aile hayatına bir anda dahil oluruz. Alice’in parlak bir meslek hayatı olmasına rağmen ailevi anlamda pek de başarılı olamayan bir anne olduğunu ve bu ciddi hastalığın ilerlemesiyle aile içinde oluşan çatlakları ve onlarında bu süreç içinde tedavi olduklarına tanık oluruz. Artık Alice, gitgide her şeyi unutmaya başlarken geride kalan hatıralarını tekrar anımsamak için bir yerlere yazıp kaydetmeye başlar. Arasının pek de iyi olmadığı küçük kızıyla bu hastalık sayesinde daha da yakınlaşacaktır ancak ne şanssızlıktır ki Alice bu yakınlaşmayı gerçek anlamda hiç algılayamayacak ancak kırık parçaların içindeki yansımalarıyla hissedecektir. Filmin sonunda kıznın ona anlattığı hikayede sevgi temasını bulması da hala bir yerlerde sakladığı o duyguyu bilinçli ya da değil dışa vurur.
Oldukça güçlü bir senaryoya sahip olan ‘Still Alice’ özellikle Moore’un akıcı ve etkili performansıyla zirveye çıkıyor. Üstelik uzun zamandır vasat yapıtlarda izleyebildiğimiz Alec Baldwin’i Alice’in vefakar kocası rolünde gayet iyi bir performans sergilediğini görmek de iyi bir ekstra. Kristen Stewart’ın haylaz kızı oynadığı rol ise her ne kadar bazı çevreler tarafından silik bulunsa da Stewart filmin rengine uygun soluklu bir anne kız ilişkisini yansıtırken, yar yoldan geri dönen ve yeniden annesini isteyen kıza gayet iyi bir ruh vermiş.
Önümüzdeki Oscar yarışında Julianne Moore’un en iyi kadın oyuncu ödülünü şimdiden alacağı kulislerde dolaşa dursun, bu yılın geç gelen sürpriz filmlerinden birinde Moore’u yine çok iyi bir performansla izlemek sanırım sinefiller için biçilmiş kaftan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder