Doğanın samimi kucağına yatırılmış eşsiz bir mekanında dingin bir özleyiş masalı Patika.
Kilise çanlarıyla açılan kadrajın iç bir oğulun iç sesiyle dinginleşen bir odaya ve oradan da bisikleti hazırlayıp binmeye başlayan bir babaya akan görüntü, bisiklete sırasıyla binen ama bir türlü beraber binemeyen bir baba oğulun yakınındayken bile özlem duyduğu birlikteliği yaşama ritüeli, toprak kokusu, ormanın bakir horultularıyla birleşince sinematografik bir görsellik ortaya çıkmış.
Oğulun babasına olan yaklaşımları ve bunun için gösterdiği çaba, içindeki mekanikleşmeyi bastırıyor ve birbirini statik bir bağla bağlayan bisiklet metaforunu sanki güçlü ve herşeyin ötesinde bir düşmanmış gibi gösteriyor. Bir yerden bir yere hareket etmek amacıyla kullandıkları bu bisiklet baba ile oğulun arasına çöreklenmiş bir uyarıcı gibi her daim geçtikleri Patika'da aralarına bir mesafe katıyor.Bisiklet ayrıca anneden kalma bir anıyı ve özlemi de sembolize ettiği için ayrı bir önem taşıyor. Ancak anneyi yaşatacak bir anıya değil babanın varoluşcu sempatisiyle sıcaklık bulan bir oğulun iç sesi kendi dünyasındaki derinliği yansıtıyor.
Babanın içtiği bir sigara kadar bile yakın olabilmenin hasretliğinde olan oğul, babanın kullanamadığı arızalanan çakmağını bile onarmayı deniyor ama nafile uğraştığını anlayınca sinirlenip onu tabiat ananın bağrına fırlatıveriyor.
Bisikleti toprağa gömerek aralarıındaki yanyana yürümeyi düşünen oğul, bisikletten ayrı aldığı farını da aralarındaki sahte karanlığı aydınlatmak için kullanıyor. Öyle ki doğanın baba ve oğula en büyük sürprizi onları kendi sonbahar yağmuruyla vaftiz edip ikisini de karanlık bir tünele hapsetmesi.Ki bu hapis onların günlerce ulaşamadıkları yakınlıkları ve paylaşamadıkları o samimiyeti hissetmeleri için de biçilmiş bir kaftan oluveriyor.
İlk ateşi oğul yakıyor. Oğulun yaktığı bu ateş ile baba sigarasını tüttürüyor. Ateşi yakıncaya kadar iki farklı lisan ile aralarında süregelen yabancılaşma artık yerini baba ile oğul arasında olması gereken samimi bir dile bırakıyor.
Yönetmen Onur Yağız'ın yalın bir dille natüralist bir simetri anlayışıyla kotardığı ilk filmi Patika, birçok festivalde gösterilme fırsatı bulmuş ve övgüler almıştır. Bence de kısa film üzerine yapılmış en nadide örneklerden birni temsil eden Patika, sersemletici derinliği ve minimal coşkunluğu ile seyre değer bir yapıt.
Yönetmeni Onur Yağız ile Patika ve sineması üzerine konuştuk,
Sinemaya ilk adım atmanıza neden olan faktör nedir?
Tiyatro. Ben ilk başta oyuncu olma hayalini kurmuştum.
Nasıl bir yönetmendir Onur Yağız?
Bir filmle maalesef yönetmen olunmuyor. Karakter olarak, çalışkan, bazen
tembel, ama mükemmeliyetçi bir yapım olduğunu söyleyebilirim.
Fransa'da ne zamandır yaşıyorsunuz? Fransa'da kaldığınız süre zarfında
sinemasal anlamda size getirileri neler oldu ?
Ben Fransa’da doğup büyüdüm. Fransa’da yaşamanın sinemasal getirilerinden
çok isçi gurbetçi çocuğu olmanın getirileri oldu bana. Ve bunlardan en önemlisinde iş ahlaki diyebilirim.
Patika adlı yapıtınızın ortaya çıkış hikayesi nedir ?
Belirli bir çıkış hikayesi yok aslında. Hayattan, yaşanmışlıklardan ilham
alıyorum.
Patika özgün bir yapıya sahip hikayemi yoksa yaşanmışlıkların
toplandığı bir duygu ritmi midir ?
Kurmaca olduğu için yaşanmışlıklarla beslenmiş özgün bir yapıya sahip bir
hikayedir diyebilirim.
Baba ile oğlun arasındaki psikoloji hakkında konuşalım. Oğulun
özlemişlik durumunu babanın soğukkanlı ve belirgin olmayan sevgisiyle
birleştirdiğimizde ortaya çıkan bir mesafe var. Bu mesafeyi belirleyen midir
Patika ?
Açıkçası, filmin yönetmeni olarak, analizini yapmam ne kadar uygun olur
bilemem. Ama baba ve oğul arasındaki mesafeyi simgeleyen en önemli unsur
patikadır diye düşünüyorum.
Filminizi izlerken yıllar önce izlediğim Semih Kaplanoğlu’nun ‘Bal’
filmi geldi aklıma. Babaya karşı duyulan sevgi, derinlerde ulu bir aşka
dönüşürken film otomatik olarak masallaşıyor. Bu ritm sizin filminiz de de var.
Çehovyen bir masalın pastoral bir yansıması diyebilir miyiz ?
Çehov’u zevkle okuyorum, ama her filme çehovyen veya dostoyevskiyen yakıştırması yapılması beni tedirgin ediyor. Ben öz güveni gayet yerinde olan
biriyim ama, sinemada çehovyen bir kisa film çekebilmem için daha kırk fırın ekmek
yemem gerektiğini unutabilecek kadar egoist değilim.
Mekan olarak neresi ve neden bu seçim yapıldı? Baba ile oğul şehir
içinde aynı hikaye ile yansıtılsaydı nasıl bir etkisi olurdu ?
Mekan seçimi duygusal bir seçim oldu. Doğup büyüdüğüm yerde çektim ilk
filmimi. Ve ayni hikaye şehirde geçmiş olsaydı başka bir film olurdu.
Çekimler ne kadar zamanda sona erdi. Çekimler sırasında
karşılaştığınız veya paylaşmak istediğiniz bir anınız var mı ?
Yanlış hatırlamıyorsam çekimler altı gün sürdü. Her çekimde olduğu gibi
güzel ve kötü anılarımız oldu. Filmin kendisinden çok, ben bu anıları seviyorum
aslında, çünkü neticede film iyi de olsa, kötü de olsa, beni duygulandıran şey onun samimiyetine inanan birilerinin olması.
Baba ile oğul arasındaki diyaloglara ara sıra oğlun Fransızcayı
seçerek devam etmesi her iki tarafı farklı bir noktaya taşımış. Baba ve oğul
arasında kimyasal ve fiziksel farklılıklar yaratmış. Bu konuda söylemek
istediğiniz bir şey var mıdır ?
Öncelikle bu konuya değindiğiniz için teşekkür ediyorum. Benim için iki
farklı dil konuşmak çok olağan bir durum olduğu için bununda filme yansımasını istedim. Oglun iki dil arasında gidip gelmesi ise, babayla oğul arasınındaki mesafeli ilişkiyi pekiştiriyor.
Patika bütçe olarak ne kadara mal oldu ? Herhangi bir destek aldınız
mı ?
Film için Fransa’da çeşitli fonlardan yararlandık. Bütçesi Türkiye şartlarına göre ekstrem sayilsa da, Fransa şartlarına göre ortalama diyebiliriz.
Onur Yağız sinemasından bahseder misiniz?
Sanatın, insanı insana kavuşturan en kısa yol olduğununa inanıyorum. Şimdi bu
yolun henüz başindayken, bir Onur Yağız sinemasından bahsetmek çok erken.
İlerideki projelerinizden bahseder misiniz?