1990 Hong Kong yapımı Wong Kar Wai’nin ülkesinde gerçek anlamda tanınmasını
sağlayan güçlü bir üçlemenin ilk basamağıdır. İlk basamak olmasına rağmen
sağlam bir zemin üzerine kurulu film ileriki dönemlerde de Kar Wai’nin hangi
sürprizlerle geri döneceğinin de samimi bir işareti gibidir. Filmin diğer bir
önemli özelliği de sinematograf Christopher Doyle ile ilk
çalışmasıdır.Kendisinin de ‘As tears Go By’ adlı filmden sonraki ikinci
çalışmasıdır.
1960’ların sıcak bir yaz günü, kenarda kalmış pejmürde bir büfe, içinde
çalışan bir kız ve soğuk bir şişe kola içmeye gelen genç ve kendinden emin bir
çocuk. Amerikanvari bir açılış ve akabinde Yuddy (Leslie Cheung) nin kıza
hayranlığı ve yakınlaşması ile başlayan melankolik havayı daha sonra
destekleyen yılların kültleşmiş klasik gitar ustaları olan Los Indios
Tabajaras’tan yürekleri dağlayan bir eser ‘Always In My Heart’ ile hep
hatırlanacak ve yad edilecek büyük bir aşkın sembolize edilmesi. Kar Wai’nin sinemasının
tipik karakteristiklerinden biri.
Yuddy, kadınlara düşkünlüğü ile bilinen, küçük bir bekar evinde yaşayan bir
gençtir. Bir hayat kadını tarafından büyütülen Yuddy, gerçek anlamda annesinin
kim olduğunu araştırmak ister ve adresi kendisini büyüten kadından alır ve yola
koyulur. Ancak ondan önce birlikte olduğu iki kadının kendine tutkuyla aşık
olmasına sebep olup onları yüzüstü bırakarak neden olduğu kalp kırıklıkları ve
acıların içinde kendisi de gitgide yok olmaya başlar. Kadınlar konusunda gerçek
bir sınav veren Yuddy, annesinden yıllar önce yediği darbeyi belki de birlikte
olduğu kadınlarda da yaşayabileceği korkusuyla ve hiçbir kadına gerçek anlamda
bağlanamama acısıyla yaşamını sürdürür.
Yuddy’nin içsel sorunu kendi içinde o kadar sarmal bir hal alır ki artık
kabuğundan sıyrılır ve yaşadığı yerden uzaklaşıp Filipinler’e gelir. Amaç hem
uzun zamandır aradığı annesinin izine burda rastladığı hem de meteliksiz
kaldığı sırada küçük bir pansiyonda yanına sığındığı şu aşıklarından birini
evine kadar getiren polis memuruyla aynı kişi olan ancak bu kez denizcilikle
uğraşan Tide (Andy Lau) ile ironik bir karşılaşma yaşar. Kar Wai buradaki
sıradışı anlatımıyla hayatın ne kadar acımasız bir boyutu olsada garip
enstantaneler ve ilginç karşılaşmalar bizi unutmaya çalıştığımız belki acı dolu
hatıraları ironik bir şekilde peşimizden getirdiğimiz gösterir.
Ardında bıraktığı savrulmuş hayatların hangi kıyılara vurduğunu
melankolizmi yüksek bir ayarda veren yönetmen, bunlara sebep olan ana
karakterini kendi mekanizmasıyla yüzleştiriyor ve onun da savrulduğu ve
kanadığı yaralarını ara ara deşiyor. Aşık kadınları oynayan biri büfe
işletmecisi diğeri bar kadını rolündeki Magie Cheung ve Carina Lau mükemmel bir
oyunculuk sergiliyorlar. Arka planda Andy Lau ve Tony Leung’u da unutmamak
lazım keza her ikisi de üçlemenin devam filmleri olan ‘In the Mood for Love’ ve
‘2046’ da da mükemmel birer performans sergileyecekler.
Jean Paul Sartre’ın ‘No Exist’ kalıplarının içinde dolaşan film estetik bir
varoluşsal sendromları da peşinden getiriyor. Yuddy’nin belki de hiç yaşamadığı
elzem bir noktada kendini günah çıkartan bir ölüm müeyyidesi olarak görmesi
final sekansını süsleyen noktalardan birisi. Ayrıca son iki dakikasında beliren
Tony Leung’un kısa ama metaforik oyunculuğu zirve yapıyor. Leung’un az ancak
diğer üçlemeye katkısı olacak görüntüsü tamamen sığ ve diyalogsuz veriliyor.
Elinde bir tomar parayı sayıp şık bir kıyafet giyerek saçlarını tıpkı Yuddy
gibi arkaya doğru tarayıp dışarı çıkması kimbilir yine farklı bir zamanın
içinde varolan bir erkeğin saatinin geldiğine işaret eder olabilir.
Zaman ve saat metaforları Kar Wai için vazgeçilmez bir bütünsellik yaratır.
Bu bütünselliğin ayrılmadığı melankolik ve acı çeken karakterlerin dağınık
hayatları ve fırtına sonrası sessizliğin içinde hala can çekişmeleri. Belki
içki ile değil ama aşk ve müzik ile sarhoşluğun derinlerine inen arabesk bir
fötr şapkanın el değiştirdiği tenha Hong Kong sokaklarında, sokak lambalarının
vurduğu isimsiz kahramanların duvara yansıyan yetim gölgeleri gibi