Babanın ölümüyle göç etmek zorunda kalan aile tek göz bir odada bir ev
bulur ve bütün çocuklar ve anne aynı odada yatıp kalkarlar. Yakın akrabalarının
yardımlarıyla ayakta kalabilen aile, okula giden Mesut’un omuzlarına
kendisinden büyük bir yükü bir anda koyuverir ve Mesut bu ani değişikliğin
şaşkınlığıyla okulu ve dersleri aksatmaya başlar haliyle. Geceleri en küçük
kardeşinin ağlamalarıyla bölük pörçük olan uykusu ve sabahın ayazında kalkarak
işe ve oradan da okula gitmesi Mesut için sonunda ikisi arasında seçim yapmaya
kadar gider. Ödevlerini yapamamaya ve hatta okula bile gidememeye başlayan
Mesut, kararını işte çalışmaktan yana kullanır.
Yönetmenin bizzat yaşadığı gerçek bir olaydan alıntılama senaryolaştırdığı
bu hikâye Anadolu’da 90’lı yıllarda sıkça karşılaşılan kürt halkın batıya
göçüyle orada adını bile bilmedikleri bir kültürle kaynaşmalarının verdiği
mücadeleye eğilmektedir.
Ayakta kalabilme savaşının ve hayatın getirdiklerinin muamma dolu sonuçları
küçücük bir insanın büyük rollere soyunması kadar gerçekçidir. Ataerkil toplum
yapımızda süregelen bir erkek varlığı özellikle gelenekçi kesimlerde derin
bir şekilde etkisini gösterir. Keza sırf bu yüzden okuyamayan ve hayata atılmak
zorunda kalan binlerce Mesut Başaran örneği bulunmaktadır.
Orhan İnce’nin samimi ve erdemli anlatımı ile muazzamlaşan bu toplumsal
gerçeklik masalı, öyle seviyeli duruşu ve dudak ısırtan oyunculuklarıyla
beraber geçen yılın en iyi ve en sinematografik yapıtlarından biri olmayı hak
ediyor.
Yönetmeni Orhan İnce ile sinema ve Adem Başaran üzerine konuştuk,
Orhan İnce ve onun sinemaya geçiş macerasından bahseder misiniz?
Diyarbakır doğumluyum. Liseye kadar Diyarbakır'da okudum. Liseden sonra
üniversiteyi kazanınca Ankara'ya yerleştim 2. Sınıfta okulu bırakıp tekrar
Diyarbakır'a gittim. Evde Sınava hazırlandım fakat olmadı. Sonraki sene okul
hayatımı noktalayıp bir yıl kadar şoförlük yaptım. Sonu yok dedim bu işin, bir
taraftan da sinema bölümü okumak için tekrar sınava hazırlandım. Bu sefer
Marmara Üniversitesi sinema televizyon bölümünü kazandım. Şu an aynı bölümde
yüksek lisans yapıyorum
.
Bir yönetmen olarak Orhan İnce’yi nasıl tarif edersiniz?
En zor soru (gülerek) Babam derdi ki ne iş yaparsan yap en iyisini yapmaya
çalış. Ben de film çekiyorum ve o filmin iyi olabilmesi için elimden gelen her
şeyi yapıyorum hatta bu konuda bütün sınırları sonuna kadar zorluyorum. Bu
yüzden biraz inatçı da sayılırım.
Adem Başaran nasıl ortaya çıktı?
90'lı yıllarda köyleri yakılan, boşaltılan ve zorunlu göçe maruz kalan
milyonlarca kürt, hizmet sektöründe geri plan işlerde, hiç bilmedikleri
yerlerde yaşamaya ve hiç anlamadıkları işlerde çalışmak zorunda bırakıldılar.
Benimde yakın akrabalarımın hepsi o dönem inşaat sektöründe çalıştılar ve halen
çalışmaya devam ediyorlar. "Adem Başaran" ise o ailelerden sadece bir
tanesinin öyküsü ve bir çocuğun değişen yaşam koşulları karşısında alabora olan
hayatını konu alıyor.
Adem Başaran’ın çekimleri nerede ve ne kadar süre zarfında çekildi?
Ekim 2013'te çekimlere başladık.7 çekim günü Toplamda 11 gün sürdü. Filmi
Kocaeli Gebze, istanbul Gazi Mahallesi ve Diyarbakır'ın Kulp ilçesi, Ağaçlı
köyünde çektik. Zorlu bir çekim ve Uzun bir post süreci oldu.
Adem Başaran’ın başarısı epey bir kitleye kendinden söz ettirdi.
Yönetmeni olarak sizin bu konudaki görüşlerinizi duygu ve düşüncelerinizi almak
isterim.
Benim için en büyük başarısı bir önceki filmime göre ne yaptığımdır, tek
kriterim budur. Sonuçta festivallerin durumu ve yapılan diğer filmlerin durumu
bu sonucu da değiştirebilecektir. Filmin festivallerde ilgiyle karşılanması
tabi ki mutlu ediyor ve bir sonraki film için işimi daha iyi yapmam gerektiğini
öğretiyor ve biraz da korkutuyor açıkçası. Tabi bu başarıda en önemli faktör
çalıştığım arkadaşların canı gönülden destekleri ve çabaları. Onlar olmadan bu
filmin bu şekilde ortaya çıkması imkânsızdı. Bana inanıp desteklerini
sundukları için hepsine teşekkür ediyorum.
Orhan İnce’nin sinemasal çizgisi nedir?
Ben sessiz sakin yaşamayı seven bir adamım. Filmlerim de öyle olsun
isterim. Bağıran çağıran filmler değil sakin bir şekilde derdini anlatıp ayakta
durabilecek filmler çekip ve sinema dilini bu temeller üzerine kurmak isterim.
En çok sevdiğiniz ve unutamadığınız keza sinema dilinizin ortaya
çıkmasında az yada çok etkisi olduğunu düşündüğünüz yapıtlar nelerdir?
Çok film vardır etkilendiğim ama böyle ilk aklıma gelen film olarak ‘’
Umut’’ filmini diyebilirim.
İleride size uzun metrajda da görecek miyiz? Bir sonraki proje ya da
projelerinizden bahseder misiniz?
Şu an iki uzun metraj senaryo üzerine çalışıyorum. Muhtemelen biri için son
kararı verip ilk uzun metraj filmimi çekeceğim. ‘’Adem Başaran’’ benim için şu
anda son kısa filmimdi. Sonra yine güzel kısa bir film olabilecek bir fikir
gelirse tabi ki de sonradan kısa çekebilirim.
Türkiye'de yapılan kısa filmciliğin ve sektörün durumunu ve
gidişatını yeni bir yönetmen olarak ve işin içinde biri olarak nasıl
değerlendiriyorsunuz ?
Kısa filmlerin birçok problemi var. Kısa filmin gösterim olanakları çok az,
festivaller dışında bir yerde gösterebilme imkânı yok. Herhangi bir telifi yok.
Hakları yok. Bir televizyon kanalında gösterildiğinde ona telif verecekleri
yerde neredeyse filmimizi gösteriyorlar diye onlara para vermemiz gerekecek.
Kısa filmlerin daha çok desteklenmesi gerekmektedir, teknik olarak daha iyi
filmler yapabilmenin önkoşulu verilen desteklerin artırılması.
Bütün bunların dışında söylemek veya eklemek istediğiniz bir şey var
mı?
Hep beraber güzel filmler izlemek dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder