Gerçekçi sinemanın gölgesinde yapılan 'Bir Maç Günlüğü', maç izleyen ve skora odaklanan bir grup insanın kahvehanede dışarda olup bitenlerden bihaber, maçın coşkun heyecanına kendilerini kaptırmasını hikaye eder.
Ardında dışarda neden ve nasıl olduğunu bilmediğimiz ancak Türkiye'nin bir gerçeği olan eylem hareketi ve içerisinde yer alan halkın gaz bulutuyla püskürtülmesi sessiz bir tiyatro gibi oynanır. İki taraflı bir ironik dışavurumun yaşandığı yapıt, oldukça kısa süresine rağmen uzun ve hatta hep uzun kalacak bir acının kabuğunu kaldırıp hafiften de olsa kanatıyor.
Filmin yönetmen ve senaristi Deniz Özden ile 'Bir Maç Günlüğü' ve genel sinema çizgisi ile ilgili kısa ve samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.
SORU: Deniz
Özden sinemasını kişisel olarak
tarif edebilir misiniz?
Bu soru
beni utandırdı çünkü henüz yolun çok başında biriyim.Beni gerçekci sinema çok
etkiler. İlk filmimde (Müezzin) bireyin tepkisini anlatan bir film yaptım.
İkinci filmim de toplumun tepkisini anlatan bir filmim oldu. Üçüncü kısa filmim
de ise bir ailenin tepkisini anlatan bir film olacak. Bunlara bakarak
değerlendirirsek tepkiler üzerine ya da durumlar üzerine kurulu bir sinema
yapmaya çalışıyorum ama böyle demek ne kadar doğru emin değilim.
SORU:Deniz Özden’i
sinemaya götüren yolculuktan bahseder misiniz ?
Krzysztof Kieslowski'nin Mavi filmi ilk
izlediğimde beni çok etkilemiştir.Bir gün Kenan Kılıç hocam film okuması yapmıştı Mavi filmi hakkında.
Bir filmin altında bu kadar çok anlam olabileceği beni daha çok etkilemişti,
sonrasında ben de amatör olarak kısa filmler çektim.İlk kısa filmimi Almanya'da
Avrupa Gençlik değişim projesi olan ''Get your own picture'' adı altında Levent
Arslan'ın desteğiyle gerçekleştirdim.Levent Arslan'ın bana şans vermesi beni
Almanya'ya davet etmesi beni çok cesaretlendirdi.Bugün film yapma arzum varsa
bu iki güzel insan sayesinde var.
SORU: Bir Maç Günlüğü adlı yapıtınızdan bahsedecek
olursak, konu olarak ilk size ateşleyen nokta ne oldu?
Yani senaryosal sürece girmeden evvel çıkış noktası nasıl oluştu biraz
bahseder misiniz?
Gezi
eylemleri sırasında tüm ülke çalkalanıyordu, herkes gibi süreçleri takip
ediyorduk basından, televizyondan. Yapılan her haber beni çok şaşırtıyordu.Basın
orada olan gerçekleri saklıyordu buna şahit oluyorduk. Taksim'de yaşanılanlardan haberi olmayan ya
da görmek istemeyen insanlar da vardı.Bazıları dünya yansa umurunda değildi.
Ali İsmail Korkmaz'ın sokakta dövülerek öldürülmesi, ufacık bir çocuğun ölümü
arkasından alçakca şeyler söylenmesi. Yaşanılan travmatik olaylara karşı insanların duyarsız tavırları
bu filmin senaryo oluşumunda büyük rol oynadı.
SORU: Bir Maç Günlüğü
bir anlamda gezi olaylarına da sanki şöyle
bir dokunup geçiyor. Toplumsal
boyutta ülkemiz oldukça
yıpratıcı
olaylar yaşadı.
Yönetmen olarak bu
konudaki düşünceleriniz
nedir?
Siyasetcilerin, polisin gezi sürecindeki tavrı
travma etkisi yarattığına inanıyorum.Bu durum birçok sanatçıyı etkiledi.
İnanıyorum ki duyarlı sanatçılar yaşananları sanatlarında yansıtmaya devam
edecektir.
SORU : Bir Maç Günlüğü,
yapısal anlamda hangi
dinamiklere sahiptir?
Bana göre Bir Maç Günlüğü yapısal anlamda
garip ve komik bir şekilde başlayan ve ironik şekilde biten kendi içinde ufak
tefek dinamikleri olan bir kısa film.
SORU : Karakter olarak değil
ama aksine tema olarak yükseğe
çıkan bir film. Filmde
hiç belirli bir karakter
yaratma konusu gündeme geldi mi?
Yapım sürecinde düşünmedim böyle bir şey. Ama
filmi bitirdikten sonra başrol oyuncumuz üzerine başka filmler düşünmeye
başladım.
SORU : Çekimler ne kadar sürdü?
Nasıl bir teknik süreç geçirdiniz ?
Sanırım 6 saat civarında bir çekim oldu. Ekip
ekipman konusunda birçok insan destek verdiği için güzel geçti.
SORU : Sinemasal yolculuğunda
Deniz Özden neler yapacak? İlerideki
çalışmalarınız
hakkında biraz
bahseder misiniz?
Benim kişisel olarak rahatsız olduğum konular
var, onların üzerinde çalışıyorum yakın zamanda bir belgesel filmi geliyor.Bir
de destek aradığım kısa film projem var o da eğlenceli güzel bir film olacak.
SORU : Ülkemizde geçen yıl bildiniz üzere
sinemamızın 100.yılını kutladık. Türk sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sizce uluslararası arenada gerçekten
hak ettiğimiz
yerde miyiz?
Türk
sinemasını seviyorum güzel filmlerimiz var. Uluslararası film festivallerinden
de gayet güzel sonuçlar kazanıyor filmler.Avrupa festivalleri Türk filmlerine
değer veriyor.
SORU : Türkiye'de kısa film ile ilgilenenlerin sayısı oldukça
fazla. Ancak kısa filme ulusal anlamda yeterli bir yatırım ve desteklenme
olmuyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Sinema en pahalı sanatlardan bir
tanesidir.Türkiye'de kısa filme destek neredeyse yok. Destek veren kurumlarda
sansür uyguluyor.Hal böyle olunca ortaya çok avam filmler çıkıyor. Türk
sinemasının en büyük problemi sansürdür. Türkiye'de sanata sanatçıya destek
veren kişilere buradan seslenelim. Bağımsız film yapanların bu alanda ciddi
yardıma ihtiyaçları var!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder