2000 yılında Amorres Perros (Paramparça Aşklar Ve Köpekler) ile sıradışı
karakterlerin kesişen hayatlarına özgü şiirsel hikaye anlatımını bize sevdiren
Inarritu şimdide daha önce hiç denemediği bir sokağa girerek farklı bir teknik
ile farklı bir oryantasyon yaratıyor. Birdman, Inarritu için gerçekten de
değişik bir deneme.
Genel anlamda karakterlerine acı çektiren ve acıyı onların gözünden
yansıtan yönetmen Inarritu, Birdman de de hemen hemen paralel bir kimya
kullanmış ve Hollywood’un ters köşe hayatlarına ve Retro mekanlarına kamerasını
çevirmiş. Uzuun zamandır beyaz perdede pek görülmeyen aktör Michael Keaton’un
yine rol olarak uzun zamandır ekranlarda görülmeyen ve sönük bir aktörü
oynaması ne kadar manidar olmuştur. Özellikle Tim Burton’un Batman filminde
maskeli bir süper kahramana soyunduğu günlerden beri ilk defa gerçek anlamda bu
kostümü Inarritu’nun ona giydirmesi gerçektende alegorik bir durum yaratmıştır.
90’lı yılların o ihtişamlı sinema dönemini yaşayan bir aktörken 2000’yıllarda
inişe geçen ve unutulmakla yüzyüze kalan bir aktörün ayakta kalma mücadelesi,
Keaton’un başarılı oyunculuğuyla zirveye çıkmıştır.
Filmin demem o ki standardın altına inmiş ve pejmürde bir dairede tek
başına eski anılarıyla yaşayan ve bir zamanlar ona şöhretin merdivenlerini
sunan o süper kahramanın iç sesiyle kendini yalnızlığa kapatan bir aktörün,
tekrar o eski şöhretli günlerine geri dönmesi arzusuyla organizasyonunu yaptığı
Broadway oyununda kendini göstererek camiaya varolduğunu ispatlaması amacıyla
çıktığı eksantrik bir yolculuktur Birdman. Hele bir de etrafında onca kaybetmiş
ve sömürülmüş insanın varlığıyla ilerlemenin ne kadar can sıkıcı ve zor bir
mücadele olduğunu da keskin cümleleriyle vermektedir.
Sistem eleştirileri, Hollywood’un körelttiği karakterler ve hayatlar,
sosyal medyanın gücü karşısında hiçbir kuvvetin duramayacağı gerçeği
Inarritu’nun filminde dipnotlar olarak karşımıza çıkıyor. Hem işinde başarısız
olduğu kadar hem de özel hayatında da paralel bir çizgi takip eden bir babanın
çıkmazları da her daim filmde kendini göstermektedir.
Tek çekimle sahneleri tamamlama yöntemi Inarritu sineması için alışık
olmadığımız bir tarz aslında ancak bunu da ne derece başarılı bir şekilde
hallettiğini görmek filmin artı noktaları arasında diyebiliriz. Film boyunca o
akıllardan çıkmayacak bateri ve davul sesi filmin her bir hücresine bir kanser
gibi işlemiş ve dramatürjiyi kuvvetlendirmiştir.
Devasa binaların en üst katında yaşayan üst tabakanın sansürsüz
konuşmaları, belli belirsiz yerlerde seks ihtiyaçlarını gidermeleri, halkın
içinde çırılçıplak dolaşmaları ve onların üstüne tükürmeleri gibi eleştirel
boyutu yüksek noktalara girilmiş ve kanayan yerler bazen muayene edilmiş
bazense öylece bırakılıp zaten hayatın gerçeği ve dönüştüğü noktanın bu olduğu
fikrine körü körüne inanılmış. Görsel medyanın artık her türlü saçmalığı ve
rezaleti haber boyutunda aldığı bir dünya o kadar saf bir bakış açısıyla
irdelenmiş ki, Keaton’un beyaz slipiyle New York meydanında öylece dolandığı
anda herkesin cep telefonuna sarılıp bu anı çekmeye çalışması, yıllarca
hatırlanmayan bir aktörün sanatsal kaybını bir anda en üst düzeye çıkarmasına
neden olarak toplumsal çürümüşlüğün hezimetini daha net göstermektedir.
Film bu sıralar Oscar adaylıklarında en çok adı geçen yapıt olma yolunda
ilerliyor. Elbette ki Birdman, herkese hitap etmiyor ancak yıllardır süper
kahraman ve aksiyon filmlerine alışık olan ve bu filmlere prim yaptıran
seyirciyi de bol bol alaşağı eden ve günümüzde çok fazla diyaloglu ve felsefik
filmlerin para kazandırmadığını didikleyerek altını çizen bir yapıt olmaktan da
gurur duyuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder