1 Şubat 2015 Pazar

BIRDMAN

2000 yılında Amorres Perros (Paramparça Aşklar Ve Köpekler) ile sıradışı karakterlerin kesişen hayatlarına özgü şiirsel hikaye anlatımını bize sevdiren Inarritu şimdide daha önce hiç denemediği bir sokağa girerek farklı bir teknik ile farklı bir oryantasyon yaratıyor. Birdman, Inarritu için gerçekten de değişik bir deneme.

Genel anlamda karakterlerine acı çektiren ve acıyı onların gözünden yansıtan yönetmen Inarritu, Birdman de de hemen hemen paralel bir kimya kullanmış ve Hollywood’un ters köşe hayatlarına ve Retro mekanlarına kamerasını çevirmiş. Uzuun zamandır beyaz perdede pek görülmeyen aktör Michael Keaton’un yine rol olarak uzun zamandır ekranlarda görülmeyen ve sönük bir aktörü oynaması ne kadar manidar olmuştur. Özellikle Tim Burton’un Batman filminde maskeli bir süper kahramana soyunduğu günlerden beri ilk defa gerçek anlamda bu kostümü Inarritu’nun ona giydirmesi gerçektende alegorik bir durum yaratmıştır. 90’lı yılların o ihtişamlı sinema dönemini yaşayan bir aktörken 2000’yıllarda inişe geçen ve unutulmakla yüzyüze kalan bir aktörün ayakta kalma mücadelesi, Keaton’un başarılı oyunculuğuyla zirveye çıkmıştır.

Filmin demem o ki standardın altına inmiş ve pejmürde bir dairede tek başına eski anılarıyla yaşayan ve bir zamanlar ona şöhretin merdivenlerini sunan o süper kahramanın iç sesiyle kendini yalnızlığa kapatan bir aktörün, tekrar o eski şöhretli günlerine geri dönmesi arzusuyla organizasyonunu yaptığı Broadway oyununda kendini göstererek camiaya varolduğunu ispatlaması amacıyla çıktığı eksantrik bir yolculuktur Birdman. Hele bir de etrafında onca kaybetmiş ve sömürülmüş insanın varlığıyla ilerlemenin ne kadar can sıkıcı ve zor bir mücadele olduğunu da keskin cümleleriyle vermektedir.
Sistem eleştirileri, Hollywood’un körelttiği karakterler ve hayatlar, sosyal medyanın gücü karşısında hiçbir kuvvetin duramayacağı gerçeği Inarritu’nun filminde dipnotlar olarak karşımıza çıkıyor. Hem işinde başarısız olduğu kadar hem de özel hayatında da paralel bir çizgi takip eden bir babanın çıkmazları da her daim filmde kendini göstermektedir.

Tek çekimle sahneleri tamamlama yöntemi Inarritu sineması için alışık olmadığımız bir tarz aslında ancak bunu da ne derece başarılı bir şekilde hallettiğini görmek filmin artı noktaları arasında diyebiliriz. Film boyunca o akıllardan çıkmayacak bateri ve davul sesi filmin her bir hücresine bir kanser gibi işlemiş ve dramatürjiyi kuvvetlendirmiştir.

Devasa binaların en üst katında yaşayan üst tabakanın sansürsüz konuşmaları, belli belirsiz yerlerde seks ihtiyaçlarını gidermeleri, halkın içinde çırılçıplak dolaşmaları ve onların üstüne tükürmeleri gibi eleştirel boyutu yüksek noktalara girilmiş ve kanayan yerler bazen muayene edilmiş bazense öylece bırakılıp zaten hayatın gerçeği ve dönüştüğü noktanın bu olduğu fikrine körü körüne inanılmış. Görsel medyanın artık her türlü saçmalığı ve rezaleti haber boyutunda aldığı bir dünya o kadar saf bir bakış açısıyla irdelenmiş ki, Keaton’un beyaz slipiyle New York meydanında öylece dolandığı anda herkesin cep telefonuna sarılıp bu anı çekmeye çalışması, yıllarca hatırlanmayan bir aktörün sanatsal kaybını bir anda en üst düzeye çıkarmasına neden olarak toplumsal çürümüşlüğün hezimetini daha net göstermektedir.

Film bu sıralar Oscar adaylıklarında en çok adı geçen yapıt olma yolunda ilerliyor. Elbette ki Birdman, herkese hitap etmiyor ancak yıllardır süper kahraman ve aksiyon filmlerine alışık olan ve bu filmlere prim yaptıran seyirciyi de bol bol alaşağı eden ve günümüzde çok fazla diyaloglu ve felsefik filmlerin para kazandırmadığını didikleyerek altını çizen bir yapıt olmaktan da gurur duyuyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder