
Kendisi pek çok kısa filmci gibi, sinemaya hayatını veren ve sanatla iç içe yaşamayı kendine düstur edinen arkadaşlarımızdan biridir. Kendisiyle hem hayatı, hem kısa filmdeki deneyimleri hem de sinemasal bakışını konuşurken güneydoğu ve gitgide artan bir hızla etkisini hemen hemen her yıl daha fazla hissettiğimiz 'Kürt Sineması' üzerine samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ondan önce kısaca Kadir Eman kimdir hemen onun üzerinde birkaç cümle sarf etmek isterim.
Kadir Eman, 1990 Mardin Kızıltepe doğumlu, erkek kuaförü olarak çalışan ancak kısa film ve sinema projeleriyle uğraşan amatör bir sinemacı arkadaşımızdır. Kendisi hem set önü hem de set arkası çalışmalarında yer alarak her iki yönlü sinemasal zenginliği tecrübe edinmiştir. Sinemasal geçmişi 5 yıllık bir döneme dağılan Eman, 2010, yılında Halil İbrahim Çevik ile beraber çektikleri ve oyuncu olarak da katıldığı 'Son Suikast' adlı proje basında ve kamuoyunda oldukça beğeni kazanmıştır. Ses ve müzik alanında da önemli işlere imza atan Eman, kısa filmcilikte yetişen ve ileride güzel projelere damgasını vuracak olan güçlü neferlerdendir.
Sinema
diliniz nedir? Sinema yaparken nelere dikkat ederseniz?
Sinema dili olarak daha çok
konu ve filmin teması üzerinde duruyorum. Ağırlıklı olarak konu bütünlüğüne ve
giriş, gelişme ve sonuca dikkat ediyorum. Daha çok eğitici bir dil kullanıyorum
ve bunları yaparken izleyiciye muhakkak kendi görüşünü dile getirme olanağı
sağlıyorum. Konunun tamamını önceden tahmin edilecek şekilde vermemeye dikkat
ederim. Bu sayede izleyiciye daha fazla seyir keyfi vereceğimi düşünüyorum.
Kısa film denemelerine ne zaman başladınız ve buna etken olan ne oldu?
Güneydoğuya gelen dizi ve
film ekiplerinden etkilenerek arkadaşlarımla beraber amatör olarak başladık.
Yaklaşık beş yıllık bir geçmişe sahibiz. Bu zaman içinde çeşitli festivallerde
boy gösterdik.
Bir kısa filmci olarak ülkemizde düzenlenen kısa film festivalleri ve destek
kampanyalarını yeterli buluyor musunuz? Ülkemizde bu alanda kaynak
arayışı ve bu kaynağın dağılımı ne derece yapılabiliyor?
Türkiye genelinde hepimizin de bildiği gibi sinemaya gereken kıymet
verilmiyor. Hele hele bizim doğudan bu işi yapıyor olmamız zorlukları ikiye
katlıyor. Kaynak bulmak çok zor, bölgemizin sinemayla olan soğuk ilişkilerinden
dolayı kaynak bulmakta zorlanıyoruz. bu da yaptığımız işi büyük oranda
etkiliyor ve bizi sınırlıyor.
Ülkemizde son dönem Kürt sinemasının gayet iyi noktalara geldiğini gördük.
Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet, böyle sonuçlar görmek
oldukça umut verici. Kürt kültürünün geçmişinin çok eski olması nedeniyle pek
çok hikayeyi de filme almak işi kolaylaştırıyor. Bölgemizdeki gençlerin bir
şeyler öğrenme potansiyeli çok yüksek. Onlara fırsat verildiği takdirde Kürt
sinemasının kısa sürede daha iyi yerlerde olacağını düşünüyorum.
Kısa filmcilere ülkemizde yeterince destek veriliyor mu?
Maalesef hayır verilmiyor, Bu galiba ya yaptığımız sinemanın yanlış
olduğunu ya da insanların buna pek değer vermediğiyle ilgili.. Biz de şuan
beklentilerimize cevap alamıyoruz.
Kısa
film ve sinema alanında şimdiye kadar yapmış olduğunuz eserler
nedir? Kimlerle çalıştınız?
Kısa film olarak 'Tespih, Mektup, Su, Son Suikast, Niyet ile Amel, Sigaraya
hayır, Ne ekersen onu biçersin, Kirli Oyuncaklar, 47.Bölge' filmlerinde yer
aldım. Son olarak rüzgâr adlı kısa film çalışmasına şimdilik devam ediyoruz.
Genellikle Mardinli Tarantino lakabıyla ünlenen Halil İbrahim çevik ve
Güneydoğulu Bruce Lee lakabıyla tanınan Velit ataklı ile birlikte çalışmaya
devam ediyorum.
Mardin'de sinema yapmak nasıl bir avantaj veya dezavantaj sizce?
Mardin mekân olarak çok güzel ve çekim alınan çoğu yerde izne gerek
duyulmuyor. bu da bize hem görsel hem de zaman bakımından fayda sağlıyor.
Dezavantajı ise Çalışmalarımıza destek bulamıyor olmamız ve ailelerimizin
yaptığımız işe ön yargılarının olması...
Sinemanın hikayesel boyutu yada görseli üzerinde konuşmak gerekirse hangisi
daha ağır basmalı ? Neden ?
Bir çok kişi film çekiyor
ve doğrudan konudan bahsetmek istiyor. Sinema bunun için değildir. Konudan
doğrudan bahsedildiğinde sinema anlamını yitiriyor. Örneğin Diyarbakır cezaevi
üzerine bir film yapmak istenildiğinde, işkence salonunu gösterildiğinde bir zaman sonra o görüntüler daha fazla etki
yapmıyor ve durumu normalleştiriyor. Öte yandan benim için sinemada öykü
görüntüden daha önemlidir. Ünlü yıldızların rol aldığı birçok film var. Bunlar
insana hiçbir şey katmıyorlar ama ünlü
olmadan pek çok başarılı yapıtlar da vardır.
Hangi yönetmenler ve yapıtlardan etkilendiniz ?
Tarkovski, Angelopoulus, Bergman, Ozu,
Bresson, Ray’dir. Sinema anlayışını ayrıca yeni dalga, İtalyan yeni
gerçekçilik, devrim sonrası İran Sineması, ile ve özellikle Majid Majidi, Abbas
Kiarostami ile ilişkilendirmek
mümkündür. Edebiyatçılardan ise Çehov ve Dostoyevski tabi.
Mektup adlı kısa filmden konuşalım biraz. Filmi biraz anlatır mısınız ? Bu
filmde gelinen asıl nokta ve filmdeki başarı çizginiz ne oldu ?
Filmde annesini yakın zamanda kaybetmiş olan küçük bir kızın hikayesini
anlatıyoruz. Ondan bir kaç yaş büyük olan abisi, küçük kız kardeşinin durumunu
fark edip, çözüm arayışında bulunur.Aynı zamanda 1. Uluslararası Sine-Marmaris
film festivalinde gösterime hak kazanmıştı.
İlerideki projeniz Rüzgar hakkında konuşalım. Rüzgar bu bağlamda nasıl bir süreç
izleyecek ve izleyenlere nasıl bir yansıma getirecek ?
Rüzgâr adlı kısa filmi aslında
asıl amacım gerçekten insanları birbirinden uzaklaştıran ve birbirinden
yabancılaştıran büyük şehirler olduğunu düşündüm. Olay, bir anne ile oğlunun
arasında geçiyor. Rüzgâr çalışmasında o kadar beni zorlayan bir durum olmadı.
Ama çoğu zaman sürprizlerle karşılaştım, hava durumları izin vermiyordu. Mesela,
biz rüzgâr beklerken yağmur yağıyordu.
İzleyenleri bu bağlamda, yabancılaşmış bir toplumda birey olabilme
mücadelesine değinerek aslında bam teli olan azı ancak ağırı oynamanın
fütursuzluğuna bir doğaçlama getirmeye çalışacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder