21 Aralık 2014 Pazar

DEUX JOURS UNE NUIT - JEAN PIERRE,LUC DARDENNE


Jean Pierre-Luc Dardenne’in  9.cu yapıtı ‘Deux Jour Une Nuit’ başlı başına sinemasal gerçekliğin lezzetli bir lokması. Elbette ki Dardenne kardeşlerin en iyi filmi değil, keza ‘Rosetta (1999)’nın sarsıcı etkisinden kurtulabilen veya 
‘Le gamin au vélo (2011) (Bisikletli Çocuk)’ nun metaformozoundan çıkabilen saf Dardenne izleyicisini her ne kadar bir derece hayal kırıklığına uğratsa da, kendi janrlarında etkisini sağlam oyuncu performansı ve tematik difüzyonları 2014 yılının izlenmeyi hakeden bir yapıtı olarak öne çıkıyor.

Marion Cotillard, Sandra rolünde işçi sınıfının mücadeleci, cesur ve bir o kadar da gururlu kadını sıfatını o kadar mağrur üzerinde taşıyor ki La môme (2007) filminde hayat verdiği ölümsüz  Edith Piaf gibi şöyle farklı bir yere konulacak düsturda ayrı bir söz edilesi parçası çıkıveriyor Dardenne’lerin filminde. 

Hemen hemen tek elbiseyle, hani şu standart pembe renkli kısa askılı tişörtüyle, bir sabah gelen ani telefonla sarsılan ve durmak bilmeyen bir mücadeleye sıçrayan Sandra, iş arkadaşlarının kendi aleyhine verdiği oylama ile işten çıkarılma durumuyla karşı karşıya kalır. Mücadele basamak basamak her bir oy kullanan arkadaşına yaptığı kısa ve öz ziyaretlerle anlam kazanır. Bu anlam, izleyiciye hem Sandra’nın kendi kişisel metabolizması hakkında bilgi verirken etrafındaki iş arkadaşlarının Sandra ile ilgili ve ayrı olan kimyaları konusunda da net çıkarımlara vardırır.
Sandra, evinde anne ve eş olarak belli bir duraklama dönemine girmiş ancak haklı nedenlerine sarılan acı dolu bir kadın imajını korurken, işinde de bu paralelde bir işçi etiketi içinde hareket eder. Ayrılıkçı düşünceler içinde gel gitler yaşayan Sandra’nın aile içinde kendi kocasına karşı sorguladığı ve bizim görebildiğimiz tek sekans, Sandra’nın kocasına artık eskisi gibi sevişmediklerini hatırlatmasıyla doğan bir alt katmandır.

Birlikte dondurma yedikleri sahne vardır hani şu Sandra’nın ağaçta öten bir kuşu kıskandığı sahne. İşte tam orada, Sandra’yı tamamen yapayalnız gördüğümüz nadir anlardandır. Dardenne kardeşler, Sandra’nın cisimsel yalnızlığını sosyal kumbaralarında o kadar ekonomik kullanmışlardır ki, ense kamerasıyla elde ettikleri psikolojik benmerkezciliği, rasyonel yalnızlığıyla birleştiren farklı bir atmosfere dönüştürmeye çalışmışlardır. Sandra aslında, o kadar ağır bir yükle dolaşır ki sokakları, bunu yürürken o ayaklarındaki ve özellikle yüz odaklarındaki belirsiz mimiklerden anlayabiliriz.
Dardenne’ler tıpkı Rosetta’da ulaştıkları sosyal buruşmayı ve akabindeki psikolojik derişmeyi bu filmde de deşmeye çalışmışlar ve Sandra, burada  ameliyat masasına yatırılmış ağır hastayı  oynarken, kendi başına iyileşmeye çabalarken aynı derece de kendi ölümüne de sebep olan panel bir karakteri canlandırmıştır.

Toplumsal değişimlerin ve sistemsel eziciliğin birey üzerinde farklı etkileri olduğu ve Sandra’nın  burada dışa vurduğu karakteristik ve tokat gibi iz bırakan etkileri açısından Dardenne’ler  yine etkisi yıl boyu konuşulacak bir filme imza atmışlardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder