21 Aralık 2014 Pazar

DRIFTING CLOUDS - AKI KAURISMAKI



1996 yılında Cannes Film Festivali yarışma filmlerinden biri olan ''Drifting Clouds'', Aki Kaurismaki'nin usta ellerinden çıkma tam bir şaheserdir.

İleride yönetmenin çekeceği '' The Man Without A Past'' ve ''Lights In The Dusk'' filmlerinden oluşan yönetmenin ''Finlandiya'' üçlemesinin ilk  filmini oluşturur ayrıca.

Yıl 1995. Finlandiya da ekonımik durgunluk dönemi. Ilona'nın kocasının ona sürpriz olarak aldığı ancak borçlandığı ilk renkli televizyondan izlediğimiz haberler, jazz ustası Shelley Fisher'dan ruhlarımızı incelten kadife gibi sesiyle Lonesome Traveller  şarkısı eşliğinde kameranın dolaştığı Dubrovnik restorantında baş garson görevinde mutlu mesut çalışan Ilona, tramvay şoförlüğü yapan gururlu ancak karısına bağlı Lauri ve Kaurismaki'nin kendine özgü renkleriyle adeta masal şehrine dönüşmüş bir Finlandiya.

İş çıkısı Ilona'yı caddenin hemen yanından tramvayı ile alan Lauri, bir gün patronunun işçi sayısını azaltmaya gitmesi yönündeki kararına boyun eğip, patronun kardığı  iskambil kağıtlarından maalesef en küçüğünü seçerek ayrılmak zorunda kalır. Bu arada Dubrovnik restorantında çalışan Ilona'da işiyle ilgili ilginç bir gelişme yaşar. Patronu borçlarını kapatamayınca restorantı satılığa çıkarır ve içinde çalışan bütün işçileri de çıkartmak zorunda kalır. İşsiz kalan Ilona ve Lauri, sevgilerine tutunarak bir süre ayakta kalmaya çalışırlar.

Lauri, iş bulma konusunda Ilona'dan daha başarısızdır zira her işi yapabilen bir karakter olmadığı gibi gururlu ve burnu yere düşse eğilip almayan birisidir. Ilona ise her şekilde her türli işi yapabilecek kadar özgüvenli bir kadındır. İş bulma kurumuna başvuruda bulunduğunda ona tek önerilen işi kabul edebilmesi için üzerine ayrıca para vereceğini öğrenmesi ve maalesef bu işe ihtiyacı olduğu için gidip bankasında önceden biriktirmiş olduğu parayı çekip hiç tanımadığı bu adama vermesi, akabinde gittiği iş yerinde sigortasının yatmayıp maaşının da verilmemesi gibi yaşadığı onlarca aksilik ne onu ne de eve haciz getiren kocasını yıldırmamış ve hayata hala mutlu gözlerle bakabilmeyi başarmıştır.
Üstelik Ilona'nın Dubrovnikte beraber çalıştığı arkadaşlarına da kendi durumu kötüyken hala yardım edebilmesi ise Ilona'yı yücelten karakteristik notalardır.

Aki'nin diğer filmlerinde de görülen saf sinemasal akış ve traji komik çizgiler bu filmde de kendini göstermektedir. Genelde Aki'nin filmlerinde hangi yılda olduğumuzu televizyonda dinlediğimiz haber bültenlerinden anlarız keza burda da aynısı yer almaktadır. Aki'nin o meşhur iyilik meleği karakterleri dünyada ezilmiş ve mazlum bireylere yardım etmek için ellerinden geleni yaparlar. Ilona da burada başta işsiz kalan kocası olmak üzere Dubrovnik te beraber çalıştığı arkadaşlarına bile maddi manevi telkinde bulunan anaç bir role soyunur. Öyle ki Finlandiya üçlemesinin bu ilk halkası, sosyal gerçeklik kavramını duygusal bağırtılara yer vermeden soft ve ironik bağlamda anlatırken eleştiri oklarını devletin organlarına ve işleyişine esprili dokundurmalarla batırıyor. Bunu yaparken de toplumun en küçük bireylerini yaşadıkları olumsuz olaylarla sınıyor ve onların mutsuzluğunu sihirli değnekle mutluluğa çeviriyor.

Aki, her bir karakterini önce sistematik bir zarara  uğratıyor sonra da onu sonraki sürprizleriyle adeta ödüllendiriyor. Aki'nin tanrı olduğu bir filmde hiçbir karakter devlet sistemine ezilmiyor, boyun eğmiyor. Kaybeden ilk etapta birey gibi görünse de varolan sistemin kirli çamaşırları ortaya çıkıyor ve kaybeden konumuna getiriliyor.

Aki'nin hemen her filminde rastladığımız küçük bir köpek burada da beliriyor zira Aki, karakterlerin yalnızlığını paylaşmaları için onlara köpek ile hizmet ediyor. Aki'nin yapıtlarında köpek oldukça önemli bir rol üstleniyor. tablonun sürreel senfonisini tamamlayan bir fırça darbesi gibi köpek de solmaya yüz tutacak bir yalnızlığı ve acıyı öyle tersine çeviriyor ki, Charlie Chaplin'in endişelerini boşa çıktığını gördüğü andaki o saf gülümsemesi gibi ortalığı güllük gülistanlık ediveriyor.

Kati Qutinen, bu filmde de oyunculuğunun zirvesinde bir rol çıkarmış. Baş garsonken o sert görünümlü, kurallara itaat eden ve ettiren mesleğinin kadını imajını verirken, evinde tam bir eş ve işsizken de alt katmanın bitkin ve yorgun ancak mücadeleci kadınının çizgisini iyi vermiş.

Aki, bu eserinde Finlandiya'nın sokaklarını şiirsel nakarat olarak almış, onun içinde yaşayan insanlarını da mısralarına yerleştirmiştir. Samimiyet, sevgi, dürüstlük ve bağlılık temaları da alt metin olarak analiz edilmektedir. Rüzgarın yön değiştirmesiyle farklı yere savrulan bulutların metaforunda hareket eden insanların dünyasına eğilen Aki, o renkli doksanların Finlandiyasını, sistematik geçiş döneminden geçiren devlet mekanizmasının çarkları arasında kalmış zavallı bireyleri teneffüs etmek için okul dışına çıkarmış ve onlara farklı bir atmosferi tanıtıp tekrar okullarına yerleştirmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder