22 Kasım 2014 Cumartesi

KÜNYE (HAKAN ÜNAL, AKSEL DÖNMEZ)


Künye,sıradan ritmik değerleri alt üst eden bir yandan bir asker üzerinden kimlik bunalımı konusuna değinen diğer yandan Kafka dinamiklerini derinden yakalayan şiddeti tek vuruşta yıkan bir düzeneğe sahip insan ruhunun acı çekmesi üzerine kurulu bir kısa filmdir.

Tipik Vietnam sendromu denilen, savaşta partnerini yani badisini feci bir şekilde kaybeden askerin içinde alev alev yaşadığı o cehennemi vermiştir bize her savaş filmi izlediğimizde. Künye ise bu alt metin üzerinden ilerleyen ve askerin psiko-ritüelleriyle oynayan farklı bir kavram yaratmaya çalıştı.

Yine Künye'de de adı geçen bu kavram, baş ve tek karakterin kendine oynadığı bir oyunsal üzerinde dengede durmaya çalışıyor. Savrulmuş bedenini ikiye parçalamış değişken ruhu, bir yandan çektiği acıya anlam verirken diğer taraftan da acıyı defalarca kendine yaşatarak intikamın en acısını alıyor üzerinde.
Her asker, kendi künyesinde defalarca farklı bir acıyı yaşamıştır ki keza bu acı onun künyesinden yansır dışarıya.

Tıpkı David Lynch'in Lost Highway kaybolmuşluğunda kendi beyninin içindeki uğultuları dinleyerek ölen insanın, kendi kalesini kuşatırken gösterdiği muhteşem tevazu bizleri ormanının derinliklerine götürüyor. Oradaki kaybolmuşluk hissini veren devasa uzunluktaki ağaçların altında küçücük kalmış bedeni, bir bakıma içindeki pişmanlığı delip dışarı çıkaran garip bir anekdot.

Bir kaplumbağanın korku içinde çırpınışlarını seyrederken hangi insan tepe takla geldiğinde üstündeki ağırlığı ve sonsuzluğu sezemez ki demekten de alıkoyamıyoruz kendimizi.
Künye'de silahlar çekilmiş artık. Beden saklandıkça düşmanından, korku dolu ruh kendini kapalı kapılar ardına saklamaya başlıyor. Ama nafile olan beden tıpkı öldükçe dirilen vahi ve ölümsüz bir şekilde hep kapısını çalıyor o ruhun. Her defasında ondan bir şey isteyerek. Kendi mütevaziliği gereği tam anlamıyla canını isteyemediği ruhunun, en son evine paldır küldür girerek hanesine resmen tecavüz ediyor.

O sırada değişkenlini artık daha fazla saklayamayan beden kendine sinyaller gönderiyor ve 'iş tamam' şeklinde tam da racona uygun sıkı bir cümle sarf ediyor.

O cümle işte askerin tamamen öldüğü, kendine yenildiği ve savaş alanında delik deşik olduğu bir an oluyor.

2014 yılında kotardığımız bu film Mehmet Altın'ın değerli oyunculuğuyla hayat buluyor. Kendi yurt dışında gerçekçi oyunculuğuyla dikkatleri çekerken film, Güneydoğu Asya'da yılın en iyi gizem filmleri arasında gösterildiğini hatırlatmak isterim. Emeği geçen herkese teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder