
14 yaşında evde bar kadını imajını veren ve yeni erkek arkadaşlarıyla koyu renk hayatına resimler çizmeyi seven annesi ve çok yakında hapse girecek ve hayatı dolu dolu yaşayıp artık kendini bir köşeye atıvermiş ve kendini sigara ve içkiye vermiş bir ağabey ile yaşayan Simo, bir gece gördüğü kabusu ağabeyine anlatarak başlatır kafasındaki sisli yollarda yaptığı yolculuğu.
Rüya sahnesinin içinde boğulan Simo, öyle şiirsel bir girdabın içinde nefes nefese uyanır ki bu rüya Smino'nu yaşadığı mevcut hayatı derinden etkileyecektir.
Annesinin umursamaz tavırlarını, ağabeyinin depresif hayat ölçütlerini ve Helsinki sokaklarında, özellikle tramvayda kendinden geçen bir yolcunun altına işemesi,zenci bir çocuğun beyaz bir kadının cebinden bir şeyler çalması gibi sınıfsal bozulmuşluk ve bireysel kabuklaşmayı net bir şekilde veren Honkasalo, Simo'nun en yakın arkadaşıyla gittiği o terk edilmiş limanda çırılçıplak yüzüp şehirden uzaklaştıkları anı, şehrin o kokuşmuş, sahte atmosferinden sıyrılan ve ruhlarını dinlendiren sıkışmış bireylerin vücutlarında gezdiriyor kamerasını.
Abisiyle karşılıklı yaptığı konuşmada, Simo'nun gözünden ve abisinin cümlelerinden cımbız gibi çekilen insanın hayatı, cehenneme çevirdiği senaryoyu okurken, Simo'nun yeni yetme biri olarak gözlerinde biriken korkuyu ve şiddeti daha net görüyoruz. Artık o kabus sahnesi ve anlatılan gerçek karanlık dünya masalından sonra Simo, masumiyetini tamamen kaybeder ve eskisi gibi olmaz. Artık hayatın rüzgarı Simo için aynı yönde esmeyecektir.
Abisinin söylediği 'akrepler radyo aktif kalıntılardan tek canlı çıkan hayvanlardır, oradan çıkıp cesetleri yerler ve öyle bir noktaya gelirler ki o noktada kendini sokarlar' cümlesi Simo'nun gözlerini kapattığında sadece akrepleri görmesi kadar güçlü bir imge yaratmış ve bu imge de Simo'yu içten içe kemirmeye başlamıştır. Abisinin kız arkadaşı olan Veera'nın bir başkasıyla seks yaptığı abisi tarafından görülünce akabinde gelen sahnede gördüğümüz o cezalandırma sahnesi daha bir etkileyici hale getirmiştir atmosferi. Çıplaklığın çarpıcı yansıması, birey üzerinden masumiyetin zerrelerini bile göstermezken adeta hayvanlaşan insanların renksizliğini iyiden iyiye sokaklara, evlere dağıtan Honkasalo, samimiyetin, içtenliğin, sadakatin yitirilmiş olduğu tamamen ütopik bir dünya eleştirisi yaparak, bizi oldukça deformasyona uğramış belirsiz geleceğimize doğru etimize bıçak batırarak anlatım yolu tercih etmiş.
Soğuk ve gri apartman dairelerine sıkışmış, soluk bedenli insanları karşısına alan 'Betoniyö' ara ara sanatın ve kaybolmuş değerlerin yansımalarını bireyler ve karakterler üzerinden göstererek hatırlatmayı denemiş.
Siyah-beyaz motiflerle temaya uygun bir görüntü formatı tercih eden Honkasalo, karakter analizini masaya yatırırken kullandığı karmaşık ve provoke dili öyle sığ kullanmış ki film mesaj kaygısından arınmış ve mekanların tekinsizliği ile insanların tekinsizliği öyle hoş harmoni olmuş ki insanın dönüştüğü hayvanı daha net görebiliyoruz.
Kuramsal bir karamsarlığın hakim olduğu yapıtta, neo-cehennemi ve post-apokalptik bitişi gerek Simo'nun gördüğü rüya üzerinden gerekse Simo'nun değişimine tanıklık ettiğimiz sahnelerden ve ayrıca altını çizmemiz gerek o apartman dairesinde yaşayan fotoğrafçının ölümü sahnesinden de mükemmel girizgahlar yaparak anlatan Honkasalo, Fin sinemasının kesinlikle saygın ve yabana atılmaması gereken geleceğin yönetmenlerinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder